7 Şubat 2014 Cuma

Yüzlerimizi Kaybediyoruz filmi izle


Giovanna bu sıkışmış yaşantısının içinde yarattığı boşluğu “karşı pencere”deki genç adamın (Lorenzo) yaşamıyla gidermeye başlar. Genç adamın pencereden gördüğü hayatı, her gece ona, ihanet ettiği gününü hatırlatır. Yaşamında her vazgeçiş bir ihanet değil midir? Karşı penceredeki yaşam eksiklik hissinin içinde attırdığı boşluğa sızar. Sonunda onunla tanışmış ve her gece izlediği o yaşamın içine girmiştir. O ev ve o evden kendi penceresine bakışı kendi yaşamıyla karşı karşıya bırakır onu.
Aylardır izlediği karşı penceredeki adam yanındadır ama yaşamının çok uzağındadır aslında. Karşı pencere; onun kaybettiklerine, vazgeçtiklerine duyduğu özlemdir ve o geceden sonra onlara sadık kalacaktır. Lorenzo başka bir şehre yerleşir, Davide gitmiştir ve Giovanna yaşamında kalanları ve idenleri yani en nihayetinde bağ kurduğu şeyleri korumaya başlar.
Filmin sonunda Davide’ye yazdığı mektup bu durumu çok iyi ifade etmektedir:
Biliyor musun Lorenzo'yu düşündüğümde yüzünü unutmaktan, sesini hatırlayamamaktan korkuyorum artık. Ne yapıyordur şu an kim bilir. Kime gülümsüyordur, bir sözüne bir bakışına bir hareketine hâlâ ihtiyacım var Davide, ama sonra birden hareketlerini hareketlerimde hissediyorum, kelimelerimde seni buluyorum, gidenler sende hep kendilerinden bir şey bırakıyor, hafızanın sırrı bu mu? Eğer buysa kendimi daha güvencede hissedeceğim çünkü asla yalnız olmayacağımı biliyorum Günümüzde bize anlatılan bir kandırmacadır Hayatımıza modemizmle giren bireyselleşme kendimiz uğruna kendimizin peşinden gitme savaşına dönüşmüş, “ben” dedikçe “güçlendiğimiz yanılgısına düşmüşüz. Bireysellikle gelen bir diğer yanılgı ise özgürleşmedir. Bu noktada sadakat özgürlüğümüzün elimizden alınması olarak da değerlendirilir. Oysa kendimizi var ettiğimiz bir hâle duyulan sadakat bizi daha da özgürleştirir ki biz bunu fark edemedikçe aşkı, tutkuyu yavaş yavaş tüketmişizdir. Her şeyi araçsallaştırdığımız gibi tutkularımızı da araçsallaştırmış, ehlileştirmiş ve Davide’nin ifadesiyle hobiye dönüştürmüşüzdür. Bireysellik kendimize rağmen kendimiz için yaşamayı öğretmiş, kendimizi bile araçsallaştırmışızdır. Oysa aşk bireyin tek başınalığının ortadan kalktığı bir kaybolma durumudur. Zaman ve mekânın akılla kurduğu bağdan sıyrılıp “bir olma” hâlinin yaşanmasıdır ki tam da bu yüzden “bireyselleşen” insanın kendini içinde bulamadığı bir hâldir. Davide tutkuyla yaşattığı ve içinde kaybolduğu (kaybetmek değil hemhâl olmak) o zamana -Simone ile yaşadığı zaman- sadık kalmıştır. Giovanna tutkularıyla birlikte zamanı da yitirmiştir.
Sevgileri yarınlara bıraktığımız ve tutkuların peşinden ancak artık çok geç olduğu bir anda koşabildiğimiz bir dönemdeyiz. Zamanda kaybolmuş ya da zamanı kaybetmiş gibiyiz.
Tüketilemeyecek bir zaman olarak “aşk”sa kayıptır ve hep aranacaktır...
1 Max Horkheimer, Akıl Tutulması, Çeviren: Orhan Koçak, Metis Yayınları,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

film izle