16 Şubat 2014 Pazar

Yaşa ma sevincidir.

Sevincini paylaşmasıdır. Başka bir yaşamla... Başka bir yüzle... Ya da başka bir kokuyla rnı demeli? Kendine has çizgilerini belirlerken hayattan zevk almayı da bilmesidir. Bir kadınla tango yapınca da mutlu olabilmenin filmidir. Bir kadının kokusunu hissederek, yeni hayatlan tanımanın filmi dir bu.
Bir kadının kokusu... Bir erkeğin gözlerinde...
Bin dokuz yüz otuzlu yıllarda Noodles, arkadaşları Max, Patsy ve Cockeye'ı koruyacağı düşüncesiyle, büyük? bir jpyğun planladıklarını polise ihbar eder; ancak arkadaşlarının öldürüldükle^ haberini alır. Bu olayın ardından 35 yılı New York'tan uzakta geçiren Noodles, i arkadaşlarının ölümlerine sebep olduğu düşüncesiyle |^ve ortak paralarını kimin alrnış olabileceğini merak ederek yaşar. Otuz beş yıl sonra ise arkadaşlarının mezarlarının taşındığına dair bir mektup alır. Bu mektubu ona kirnin gönderdiğini öğrenmek için New York'a geri döner. Arkadaşlarının mezarını ziyaret ettiğinde., bu yerin onun tarafından yapıldığını belirten bir tabela ve tabelada asılı duran bir abantirla karşılaşır. Bu anahtar, istasyonda paralarını sakladıkları dolabın anahtarıdır. Noodles, paranın yanı sıra, “Bu senin bir sonraki işjnijvik ödemesi." yazan bir notla karşılaşır. Tüm bunların ne anlama geldiğini öğrenmenin peşinden giderken, çocukluk ve gençlik dönemlerine dair anılarını, arkadaşlarıyla kurdukları çeteyi ve yaptıkları işleri, çocukluktan beri sevdiği Deborah'yı, Deborah'nın onu reddedişlerini, Max'in yaptıkları işleri büyütme çabasını ve kendisinin buna karşı çıkmalarını hatırlar. Yıllar sonra Deborah ile karşılaştığında onun "Sekreter Bailey" ile olan ilişkisini sorgular. Deborah, Noodles'ın Bailey ile görüşmesini engellemeye çalışır; ancak buna engel olamaz. Noodles, Bailey ile görüştüğünde onun Max'in ta kendisi olduğunu öğrenir. Max, Noodles'ın sandığının aksine yıllar önce ölmemiş, Bailey ismini alrnış ve kendi deyimiyle "Noodles'ın hayatını çalmıştır." Şirndi ise Noodles'tan kendisini öldürmesini beklemektedir.
Bir Zamanlar Amerika

*
'Şimdi Geçmişi Özlüyorum'
"Bir Zamanlar Amerika'da", izleyiciyi tek bir konu içinde hapsetmeyen, farklı açılardan baktığınızda size farklı öyküler sunan, hatta bazı sahnelerin yorumunu bütünüyle izleyiciye bırakan çok katmanlı bir film. Dolayısıyla, bu filrni farklı konu başlıkları altında incelemek mümkün. Tarihsel ve siyasal bir dönem, aşk, dostluk, ihanet, bu başlıkların sadece birkaçı. Bu yazıda, birçok kültürde "erkek olrna" ile özdeşleştirilen "güçlü olrna" temasını ve filmdeki karakterlerin, "güçlülerin dünyası"nda var olma mücadelelerini ele almaya çalışacağım.
Güçlü olmak, bu filmde "Ben de varırn," diyebilmenin diğer adı... Belki sadece Fat Moe'nun haricinde, hiçbir karakterin (kadınlar da dahil) reddedemediği; ancak hiçbirinin elinde tutmayı da beceremediği, üzerlerinde Max'in oturduğu taht gibi anlamsız ve iğreti duran bir durum. Bin dokuz yüz yirmili yıllarda New York'ta bir Yahudi rnahallesindeyiz. İmkânların oldukça kısıtlı olduğu ve dış dünyadan nispeten kopuk bir yaşantının sürdüğü bu çevrede "çocuk olmak", çete kurup birileri adına çalışırken bağımsız olup onlarla mücadeleye girebilmek, "sınıf atlama" ve bu dünyanın dışına çıkma ile ilgili hayaller kurabilmek anlamına geliyor. Alexandr turtası ise adeta, bir an önce büyümek ve çocuk kalmak arasında sıkışıp kalmışlığın ironik bir sembolü gibi... Noodles, Max, Patsy, Cockeye, Dorninic ve Deborah'nın bu çevreden aldıkları tek bir mesaj var: Burada, bu konumda olduğun sürece yetersiz ve güçsüzsün! "Güçlü olrna"nın anlamı kişiden kişiye göre değişiyor. Max için güçlü olrnak, nereye harcayacağını bilemeyecek kadar zengin olrnak ve bu uğurda her şeyi yapabilmek dernekken, Deborah için çok çalışmak ve sonunda başarılı ve ünlü biri olmak anlamına geliyor. Noodles ise, hayatının geri kalanını da etkileyecek çatışmasını bu yaşlarda yaşamaya başlıyor. Noodles için arkadaşları hem aile, hem de sözünün geçtiği, önemsendiği bir yer demek. Arkadaşları olmadığında adeta bir hiç ve Deborah'nın deyimiyle "annesi" Max her çağırdığında onun peşinden gitmek dışında fazla bir seçeneği yok gibi... Noodles'ın geleceğe dair belki de tek beklentisi, Deborah ile birlikte olabilmek. Bunun için değişmesi gerektiğinin, gelecekte başka insanların arasında da, arkadaşlarının yanında olduğu gibi güçlü ve söz sahibi biri olması gerektiğinin farkında. Ancak bunu masumiyetini kaybetmeden, "serseri" olmadan yapmanın bir yolunu bilmiyor.
"Sevgilim ak ve kanlı canlıdır. Teni sanki altın kaplamadır. Yanakları sanki birer çiçek tarhıdır. Geçen aralıktan bu yana yıkanmamış bile olsa! Gözleri bir kurnrununkiler gibi bakar. Vücudu parlak bir fildişi... Bacaklarıysa mermerden sütun gibidir.. Pantolonu öyle pistir ki kirden kazık kesilmiştir! Ne olursa olsun, sevilecek biri... Ama beş para etrnez bir serseri olarak kalacak. Ve asla benim sevgilim olamayacak. Utanç verici!"
Bin dokuz yüz otuzlu yıllarda Noodles'ın hapisten çıkmasının ardından, özellikle Max ve Noodles için, çocukluk dönemindeki karakter farklılıklarının daha keskin ayrımına tanık olmaya başlıyoruz. Max işleri
büyütmüştür ve kendisine itiraz eden Noodles'a, "Eğer seni dinliyor olsaydık, hala sokaktaki sarhoşları soymakla uğraşıyor olurduk," diyerek karşı çıkar. Max1n, çocukluk döneminden beri süregelen hırsları ve zengin olrna ile ilgili hayalleri belirginleşmeye başlamıştır. Nereden geldiklerinin sembolü olan "kasketlerini" görmeye bile artık dayanamamaktadır. Noodles ise değişime direnç göstermektedir. Arkadaşlarının yanında yer almasına rağmen yapılan işleri eleştirir; bu eleştirilerin dozu giderek artacak ve arkadaşlarını polise ihbar etmeye kadar varacaktır. Noodles, tıpkı Deborah'nın ona çocukken okuduğu "Süleyman'ın Ezgisi"nde olduğu gibi, fiziksel çevresindeki yaşantısı ile duygularını, isteklerini entegre etmede güçlük yaşamaktadır. Realite onun için giderek sertleşmeye, Noodles ise bu duruma "Dur!" diyemerneye başlamıştır. Deborah'nın karşısına adeta şişirilmiş bir benlik irnajı ile çıkar. Deborah ile zaten ayrı olan dünyaları arasındaki mesafenin daha da keskinleştiğini görmezden gelerek "Ben senin artık redderneyeceğin biriyim," mesajını vermeye çalışır. Deborah onu tercih etmediğinde ise şişirilmiş benliği hızlıca zedelenir ve Deborah'ya bunun bedelini, tecavüz ederek ödetmeye kalkar. Artık realitenin, her ikisi için de, görmezden gelinemeyecek bir tarafı kalmamıştır. Noodles bundan böyle, realiteye göre çok daha esnek olan, "anılarına" saklanacaktır. Belleği, Noodles için, masumiyeti temsil eden Dorninic ve Deborah'ya bir yer bulabildiği, değiştirmek zorunda olmadığı ve asla kaybetmeyeceği güvenli bir liman gibidir. Filrn müziklerinin etkisini de bu noktada yadsımak, hele ki geçmişe burarn burarn özlern kokan "Yesterday" şarkısının tarn da yerine oturduğunu söylemeden geçmek rnürnkün değil.
"Elimizde hatıralarımızdan başka bir şey yok. Cumartesi gecesi o partiye gidersen, hatıralarına 'Elveda!' diyebilirsin."Belki de bu gülümseme, Noodles'ın, uyuşturucunun da etkisiyle, özgür bıraktığı güzel anılarının izidir. Noodles'ın "Buraya kadar olanlar benim için yeterli," dernek istemesidir...
Filmdeki kadın karakterlerin de, birbirlerinden çok farklı çabalarla da olsa, bu "güç/erkek" dünyası içerisinde var olma mücadelesi verdiklerini söyleyebiliriz. Filmde, kadın karakterlerin aşağılandığı birçok sahne karşımıza çıkıyor. Diğer sahnelere kıyasla izleyici için "komik" gelebilecek bir sahnede bile (bebeklerin hastanede değiştirilme sahnesi), babanın, kızları karşısında bir oğlu oluşuyla övünüşünü, yeni doğan oğlunun, kızlardan üstün olduğunu belirtişini ve bebeğin kız olduğunu görünce şaşkınlık duygusunun yanı sıra gizleyemediği tiksinme ifadesini görüyoruz. Bunun yanı sıra, birbirlerinden oldukça farklı karakterler olarak karşımıza çıkan Deborah ve Carol'ın yaşadığı tecavüz sahneleri, Noodles'ın aslında korumak istediği "rnasurniyet"ten ne kadar uzakta durduğunu gösteriyor. Benliği ile ortaya koyamadığı "güç", fiziksel bir gösteri içerisinde, karşısındaki kadının kirn ve nasıl biri olduğundan bağımsız olarak gerçekleşiyor. Güç, Noodles'ın "İstemem, yan cebime koy," dediği bir şey. Güçlü olrnak ile ilgili yaşadığı çatışmalar ve bu çatışmalarla baş edememesi de aslında bu tutumunun bir sonucu.
Karakterlerin bu "var olma" mücadeleleri içerisinde Fat Moe tam bir kontrast oluşturuyor. Erkek olmasına rağmen çeteye dahil değil, ne fiziksel, ne de diğer özellikleriyle güçlü bir figür olarak ortaya çıkıyor. Ancak grup üyelerinin asla reddedernediği, Noodles'ın dönüp dolaşıp kapısını çaldığı, belki de güvendiği tek kişi. Her şeye rağmen kendinden ödün vermeyen, arkadaşına ihanet etmeyen, bu dünyanın içerisinde herkes savrulurken kendi küçük dünyasını korumayı başarabilen tek kişi... Bu yaklaşıma göre belki de Fat Moe, "kendi benliğiyle barışık bir hayat sürdürdüğü için", bu senaryo içerisinde en güçlü olan karakterdir.tezted.com

Mizah Yoluyla Siyasi Bilincin Yükseltilmesi

Woody Ailen, Henri Bergson ve Charlie Chaplin gibi birçok rnizah teorisyeni, mizahın sosyal hayatı karakterize eden absürdlük, adaletsizlik ve kötüye kullanım fazlalığının açığa çıkarılmasındaki eğitici ve özgürleştirici değerini vurgulamış, böylece mizahın toplumun bozuk ve gerici eğilimlerinin dönüştürülme ve değiştirilmesindeki kayda değer potansiyelini açığa çıkarmışlardır. Ailen ve Chaplin'in komedilerinin iyileştirici gücü sahip olduğu, sosyal dürüstlük ve adalete - her ne kadar adalet cinsiyet ve cinsellikten çok, sınıf kavramıyla daha ilişkili olsa da - karşı yapılan sapkınlıklara dair hassasiyetimizi keskinleştirme kapasitesinde yatmaktadır (Murphy, 2001).
Ailen ve Chaplin gibi komedyenler, mizahi silahlarını kuşanmış, kaygısız, neşeli bir tutum içinde ve böylelikle seyircilerinden gelecek lüzumsuz huzursuzluk, gücenme ve kızgınlıktan kaçınarak siyasi, kültürel, dini ve ekonomik konulara ilişkin eleştirilerde bulunma ve siyasi bilincin yükseltilmesi girişiminde bulunan, kültürel devrimciler olarak kavramsallaştırılabilirler.
bogazhooligans.net

7 Şubat 2014 Cuma

Serpıco Türkçe Full izle

lk önce yönetime elindeki bilgileri veren SERPICO, yönetimin gerekS şekilde davranmadım görür. ‘36 adres verdim, daha ne istiyorsunuz? Soruşturmayı ben değil, siz yürütüyorsunuzr ve "Merkez bu soruşturmayı yapmalı, deği mi?' diyerek tepki gösteren genç poks. kuruma güvenini kaybetmştir. Yolsuzluk, yönetimdeki aksaklıkların bir belirtisidir. Yönetimin de yolsuzluğa bulaştığını gören SERPICO'nuı tek yapacağı şey kurumunu ihbar etmektir. Ancak, bu seferde “Biz kirli çamaşırtanmızı kendimiz yıkanz” görüşü ile engellenmektedir. İhbar etmek (vvhistleblaıving) kolektif kiiürlerde olumsuz bir davranış olarak algılanarak ispiyonculuk" olarak adlandınlır. Bu durumlarda hbar eden kişi sadakatsizlkle suçlanır. Aslında ihbar eden kişi başka bir bakışla, topluna ve mesleğine karşı olan ette sorumluluğunu yerine getirmektedir. Kişiler bu iki gerçek arasında kalarak büyük bir stres altında kalmaktadırlar. Daha sonra kuruma güvensizliğini “İfade vermiyorum, bu işten sorunlu kişiler yolsuzluğun üstüne gitmiyorlar!” diyerek ortaya koyan SERPICO ancak kurumdan ayrılırken ifade verebilmiş ve sonunda başka bir ülkede yaşama karan vermek zorunda kalmıştır. SIRA DIŞI BİR SİNEMACI.

27 Temmuz 1927de doğmuş olan Stanley Kubrick. sinema dünyasnın en tanınmış yönetmenlerinden biridir ve ayru zamanda prodüktörlük, senaristtik, shematograflık ve editörlük de yapmıştır. Yahudi bir arme ve babanm oğlu dan Kubrick, shemaya giden yola fotoğrafçılıkla başlamıştır ve fotoğraf konusundaki tutkusu da babasının kendisine on üç yaşnda aldığı Groflex marka fotoğraf makinesiyle tetiktenmiştir. Yine babasının öğrettiği satranç da Kubrick için hayat boyu sürdüreceği bit tutku olmuştur Başansız bir öğrenci dan ve okulla ilgili hiçbir şeyin kendisini ilgiendirmecfiğini belirtmekte bir sakınca görmeyen Kubrick, caz müziğe de merak sarmış, baterist olarak bir kariyer edinme adına çabalamış ancak 1946yılında Look Dergisinde fotoğrafçı dmasıyta kariyerine farklı bir yön vermiştir. Hayatı boyunca imzasını attığı on üç filmin ardından, son fflni Gözleri Tamamen Kapalının (Eyes \Afoe Shut 1999) son sahne çekiminden dört gün sonra, kalp krizi geçirmesi üzerine uykusunda Kubrickin hayatı sona ermiştir.
Karakteri:
Yaşamı süresnce toplumdaki münzevi dahi imajı, dünyadan elini ayağını çekmiş megaloman bir deliye dönüşmüştür, aıcak cou yakından tanıyanlar bu her iki kavrama da sıcak bakmamışlardır. Sıkı aile ve arkadaş üişkieri dan Kıforick. eskiden sahip olduğu pilotluk lisansına tezat oluşturacak şekilde uçma korkusuna sahiptir. Bu nedenle hayatrın sonkrkydını genelde İngiltere'de geçrmş. ancak uzaktaki yakınlan ve iş adardan le irtbatını hiç koparmamıştr. Michael Herr, gece gündüz fark etmeden saatlerce telefon konuşması yapması nedeniyle Kubrickrn öldüğü gün kendisiyle görüştüğünü söyleyen bir sürü insana inandığını belrtmektedir
Evinde bâr sürü kedi ve köpek besleyen Kubrickin eski eşi Christiane. zaman zaman onlan fihı setierrıe de götürerek beraber daha çok zaman geçirmeye çabaladığını beSrlmekte-dr. Hayvanlara inanılmaz bir sevgisi olduğu yaknlanoca biinen Kubrickin çarpıca bir hatırası da Fı* Metal Jacket'ın (1987) çekimleri sırasında kazayla br grup tavşann ddürifrnesi üzerine son derece üzüldüğü ve o gün için çekimin geri kalanım iptal ettiği şeklindedir.
Bunun yanında avukatı ve arkadaşı Philip Kaptan da Kubrick'in önemli bir görüşmeyi son anda iptal ettiğini çünkü bütün geceyi ölmekte otan bir kedinin başında geçjrcSğini ve görüşme yapamayacak durumda olduğunu anlatmaktadır.
Hayvanlara karşı böyle bir sevgi besleyen Kubrick'in beraber çalıştığı kişilere karşı ise düşüncesiz ve kaba olduğu, başkalannın duygulanna karşı duyarsız kaldığı, soğuk bir karakteri olduğu izlenimi yaygın bir şekilde dile getirilmektedir. Dr. Garipaşk (Dr. Strangelove, 1964) oyunculanndan James Earl Jones da Kubrick'in aktörlerin kendi yaratrcılıklannı kulanmalanna izin vermektense onları büyük bir desende enstrüman olarak kullandığını belirtmiştir. Kubrick ie çalışanla-, hiç iltifatta bulunmadığını, boş vermelerinden korktuğu için fazla takdir etmediğini, ancak film bittiğinde ve filmi bir "deha harikası" olması halinde onları övdüğünü ifade etmişlerdir. Bu kişilerden Michael Har, Kubrick'in çok ucuz ve para konusunda fazla et açık olduğunu, beraber iş yapmak için çok kötü bir seçim olduğunu belirtmiş, Kirk Douglas ise Kubrick'in uzlaşma konusundaki isteksizfiğini, kontrol edemediği egosunu ve gaip olarak çalışmaktan ziyade kendi işi olarak film yapma kararlılığını eleştirmiştir. 
Kaynakça : xnetworkegitimi.com

Jim Carrey Laura Linney Noah Emmerich Holland Taylor


Kuçuk bir adada yaşadığınız 10.909 gunun hiçbınnden şüphe etmemiş olduğunuzu düşünün... Sıra dışı bir şeyler gerçekleştiğinde; örneğin, yolda yürürken yanınıza bir spot ışığı düştüğünde ya da radyoda, yaptığınız her şeyin anlatıldığını duyduğunuzda, kendi hayatınızı sorgulamaya başlarsınız. Bu sorgulama sırasında sorulacak en önemli soru “Nasıl sonlanacak?" olacaktır. Truman Burbank için gerçek bir hayata geçişle sonlanıyor, “gerçek" sandığı eski yaşamı! 
Truman Burbank, bir televizyon şirketi tarafından evlat edinilmiş ve 29 yaşında bir sigorta şirketinde çalışan evli bir kahramandır. Kendi hayatının gerçekliğinden hiç şüphe etmez çünkü etrafındaki oyuncular iyi iş çıkartmaktadır, özellikle de bu fikrin babası Christof... Her şey gerçek yaşamla birebirdir. Christof gece ve gündüzü dengeli bir şekilde devam ettirmektedir sahte dünyada. Truman'ı televizyondan takip eden halk ise Truman ile beraber yaşamaktadır. Özellikle bugün de çokça seyredilen “reality show”larının ürkütücü yanını gözler önüne serer Truman Şov.
Bulunduğu dünyaya biraz daha hapsedilmesi için Truman’a küçükken bir travma yaşatır yapımcılar. Babasını bir deniz kazasında kaybeder. Bunun üzerine denizin üzerindeki bir köprüden bile geçmeye korkan Truman, kaşif olma hayallerini bir yana bırakıp Seaheaven'da yaşamını sürdürür. Bir gün, birden her şey üst üste gelir. Gökyüzünden düşen bir spot ışık, asansörün arkasındaki set ekibi, hareketlerini tekrarlayıp duran insanlar, Truman'ın şüphelenmesine yol açar. http://1kizoyunlari.com
Üniversite aşkı Sylvia'nın Fiji’ye gittiğini bilen Truman, magazin dergilerinden toplayarak Sylvia'ya benzeyen bir resim ortaya çıkarmaya çalışır. Tüm bu yalanlar içerisinde Truman’ın sahip olduğu tek gerçeklik Sylvia'ya duyduğu aşktır. Sylvia, Truman'a doğruyu söyleyeceği bir anda setten çıkartılır. Sylvia'nın setten çıkarılmasının ardından Truman Meryl ile evlenir ve mutludur. Fakat karısı gerçek bir eş değildir. Magazin dergilerinden çıkmış bir kadın edasıyla sürekli gülen suratıyla bir şeylerin reklamını yapmaktadır. Yaptığı evliliğin de sahte olduğunu anlaması (karısının düğün fotoğrafında parmaklarını çapraz tuttuğunu görmesi) Truman’ı şüpheye düşürür. Gerçek aşkı, Sylvia ile yaşamıştır ve tüm bu sahtelikten kurtulup gerçekliğe kavuşma arzusu da yine bu aşkından doğar. Artık tek istediği bu kurgular dünyasından sıyrılıp Sylvia'ya ulaşmaktır. Kansının onu terk etmesiyle beraber eşyalarını toplar ve gece kameralara gözükmeden evden ayrılarak kendi dünyasının sınırlarını keşfe çıkar. Kasabaya kurulu olan beş bin kamerayı ve deniz korkusunu atlatmayı başaran Truman’ı kimse bulamaz ve denizde aramak da akıllarına gelmez. Gece fenerlerle yapılan aramanın yetersizliği nedeniyle Christof, en sonunda "Güneşi doğurun’ emrini verir ve deniz kameralannda Truman’ı bulurlar. Christof, Truman’ı vazgeçirmek için fırtına çıkartır ancak Truman kararlıdır. En sonunda çıkış kapısına varır. Selamını verir ve ünlü sözünü söyler “Görüşemezsek iyi günler, iyi akşamlar ve iyi

Yüzlerimizi Kaybediyoruz filmi izle


Giovanna bu sıkışmış yaşantısının içinde yarattığı boşluğu “karşı pencere”deki genç adamın (Lorenzo) yaşamıyla gidermeye başlar. Genç adamın pencereden gördüğü hayatı, her gece ona, ihanet ettiği gününü hatırlatır. Yaşamında her vazgeçiş bir ihanet değil midir? Karşı penceredeki yaşam eksiklik hissinin içinde attırdığı boşluğa sızar. Sonunda onunla tanışmış ve her gece izlediği o yaşamın içine girmiştir. O ev ve o evden kendi penceresine bakışı kendi yaşamıyla karşı karşıya bırakır onu.
Aylardır izlediği karşı penceredeki adam yanındadır ama yaşamının çok uzağındadır aslında. Karşı pencere; onun kaybettiklerine, vazgeçtiklerine duyduğu özlemdir ve o geceden sonra onlara sadık kalacaktır. Lorenzo başka bir şehre yerleşir, Davide gitmiştir ve Giovanna yaşamında kalanları ve idenleri yani en nihayetinde bağ kurduğu şeyleri korumaya başlar.
Filmin sonunda Davide’ye yazdığı mektup bu durumu çok iyi ifade etmektedir:
Biliyor musun Lorenzo'yu düşündüğümde yüzünü unutmaktan, sesini hatırlayamamaktan korkuyorum artık. Ne yapıyordur şu an kim bilir. Kime gülümsüyordur, bir sözüne bir bakışına bir hareketine hâlâ ihtiyacım var Davide, ama sonra birden hareketlerini hareketlerimde hissediyorum, kelimelerimde seni buluyorum, gidenler sende hep kendilerinden bir şey bırakıyor, hafızanın sırrı bu mu? Eğer buysa kendimi daha güvencede hissedeceğim çünkü asla yalnız olmayacağımı biliyorum Günümüzde bize anlatılan bir kandırmacadır Hayatımıza modemizmle giren bireyselleşme kendimiz uğruna kendimizin peşinden gitme savaşına dönüşmüş, “ben” dedikçe “güçlendiğimiz yanılgısına düşmüşüz. Bireysellikle gelen bir diğer yanılgı ise özgürleşmedir. Bu noktada sadakat özgürlüğümüzün elimizden alınması olarak da değerlendirilir. Oysa kendimizi var ettiğimiz bir hâle duyulan sadakat bizi daha da özgürleştirir ki biz bunu fark edemedikçe aşkı, tutkuyu yavaş yavaş tüketmişizdir. Her şeyi araçsallaştırdığımız gibi tutkularımızı da araçsallaştırmış, ehlileştirmiş ve Davide’nin ifadesiyle hobiye dönüştürmüşüzdür. Bireysellik kendimize rağmen kendimiz için yaşamayı öğretmiş, kendimizi bile araçsallaştırmışızdır. Oysa aşk bireyin tek başınalığının ortadan kalktığı bir kaybolma durumudur. Zaman ve mekânın akılla kurduğu bağdan sıyrılıp “bir olma” hâlinin yaşanmasıdır ki tam da bu yüzden “bireyselleşen” insanın kendini içinde bulamadığı bir hâldir. Davide tutkuyla yaşattığı ve içinde kaybolduğu (kaybetmek değil hemhâl olmak) o zamana -Simone ile yaşadığı zaman- sadık kalmıştır. Giovanna tutkularıyla birlikte zamanı da yitirmiştir.
Sevgileri yarınlara bıraktığımız ve tutkuların peşinden ancak artık çok geç olduğu bir anda koşabildiğimiz bir dönemdeyiz. Zamanda kaybolmuş ya da zamanı kaybetmiş gibiyiz.
Tüketilemeyecek bir zaman olarak “aşk”sa kayıptır ve hep aranacaktır...
1 Max Horkheimer, Akıl Tutulması, Çeviren: Orhan Koçak, Metis Yayınları,
film izle